23 Ocak 2012 Pazartesi

UYKUNUZ KAÇINCA NE YAPARSINIZ?

        Uykum kaçınca evin içinde tur atarım.Kendime göre bir kısım meşguliyetler bulur uykumun gelmesini beklerim..
        Teleyizyon seyrederim.Nasıl olsa birçok kanal yirmidört saat yayın yapıyor.Bir kanalda takılıp uykum gelinceye kadar seyrederim.Bazen koltuğun üzerinde uyuya kaldığım bile olur.
        Kalkıp ders çalışırım.Gerçi o kafayla okuduklarım aklıma girmez ama başka çarem yok.Çünkü sınavım var.
        Yatağın içinde elime kitabı alıp okumaya çalışırım.Uykum gelmeye başlayınca da kitabı koyar ışığı söndürüp yatarım.Böylece uykusuz geçen saatlerimi de okuyarak değerlendirmiş olurum.
      Bu cevaplar gösteriyorki herkesin kendine göre uyuma taktikleri var.Daha çok meşgul oldukları şeylerle uyumaya çalışıyorlar.Evet uyku ilaçları farklı farklı.İnsan alışkanlıklarının esiri.Televizyonkolik olmuş bir insanın eline kitabı veremezsiniz ki,onun okuyarak uyumaya çalışmasını sağlayasınız.
     Bir kitap okuyarak bir de diğerleriyle uyumayı karşılartırdığımızda kitabın farkını fark etmemek mümkün değil.Hem streslerimizi attığını,hemde rahatlığını anlamakta geçikmeyiz.
Ya diğerleri bize neler kazandırıyor?

17 Ocak 2012 Salı

KISA KISA;SİYAH BALON...

     Küçük zenci çocuk,şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre kalmış.Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyorlardı.Derken birdenbire kırmızı bir balon kazayla bağlandığı yerden havada uçtu,uçtu,uçtu ve nihayet aşağıdan seçilemiyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu.
Bu manzarayı seyretmek için öyle insan kalabalığı toplanmıştıki,satıcı bir tane daha bırakmanın iyi bir reklam olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı.Arkasından bir tane de beyaz balon çözdü.
Küçük zenci,olduğu yerden büyük bir hayranlık içerisinde ardı ardına uçan rengarenk balonları seyrettikten sonra;Baloncu amca dedi.Acaba bir de siyah renkte balon bıraksanız,ötekiler kadar yükselirmi?
Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek,siyah renkli bir balonu çözdü.Parmaklarınıda gevşetip onu da boşluğa bırakırken;Yavrum dedi,bizi yükselten dışımızdaki renk değil,içimizdeki cevherdir...

10 Ocak 2012 Salı

HAYATIMIZIN ANLAMLI OLMASI...

       Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar. Her
sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir öyküye benzer. Ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir....

KISA BİR HİKAYE...

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:"İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü.
Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı."Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:"Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın"dedi.Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun yanına koştu ve, "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı.Domuz anlayışla karşıladı ama,"Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.İnek ;"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi.Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı.Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu.Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu.Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı.Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü.Doktor, zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu.Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti.Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu.Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
Birisi sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım.Hepimiz yaşam denilen bu yoldulukta yer alıyoruz.Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerini cesaretlendirmek için çaba harcamalıyız...(Alıntıdır)

8 Ocak 2012 Pazar

7 Ocak 2012 Cumartesi

SANMAKİ DERT SADECE SENDE VAR....

SANMAKİ DERT SADECE SENDE VAR..

SENDEKİ
 DERDİ NİMET SAYANLAR DA VAR..

'








 
demek ki neymiş :
derdimi dinledim, derdimden  iğrendim... 
onun derdini gördüm, derdime imrendim.... 
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti, Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür...