23 Ocak 2012 Pazartesi

UYKUNUZ KAÇINCA NE YAPARSINIZ?

        Uykum kaçınca evin içinde tur atarım.Kendime göre bir kısım meşguliyetler bulur uykumun gelmesini beklerim..
        Teleyizyon seyrederim.Nasıl olsa birçok kanal yirmidört saat yayın yapıyor.Bir kanalda takılıp uykum gelinceye kadar seyrederim.Bazen koltuğun üzerinde uyuya kaldığım bile olur.
        Kalkıp ders çalışırım.Gerçi o kafayla okuduklarım aklıma girmez ama başka çarem yok.Çünkü sınavım var.
        Yatağın içinde elime kitabı alıp okumaya çalışırım.Uykum gelmeye başlayınca da kitabı koyar ışığı söndürüp yatarım.Böylece uykusuz geçen saatlerimi de okuyarak değerlendirmiş olurum.
      Bu cevaplar gösteriyorki herkesin kendine göre uyuma taktikleri var.Daha çok meşgul oldukları şeylerle uyumaya çalışıyorlar.Evet uyku ilaçları farklı farklı.İnsan alışkanlıklarının esiri.Televizyonkolik olmuş bir insanın eline kitabı veremezsiniz ki,onun okuyarak uyumaya çalışmasını sağlayasınız.
     Bir kitap okuyarak bir de diğerleriyle uyumayı karşılartırdığımızda kitabın farkını fark etmemek mümkün değil.Hem streslerimizi attığını,hemde rahatlığını anlamakta geçikmeyiz.
Ya diğerleri bize neler kazandırıyor?

17 Ocak 2012 Salı

KISA KISA;SİYAH BALON...

     Küçük zenci çocuk,şehrin lunaparkında dolaşırken bir satıcının elindeki balonları seyre kalmış.Her renkten ve her biçimden balonlar ışıl ışıl parlıyorlardı.Derken birdenbire kırmızı bir balon kazayla bağlandığı yerden havada uçtu,uçtu,uçtu ve nihayet aşağıdan seçilemiyecek kadar yükseldikten sonra gözden kayboldu.
Bu manzarayı seyretmek için öyle insan kalabalığı toplanmıştıki,satıcı bir tane daha bırakmanın iyi bir reklam olacağını düşünerek havaya parlak sarı renkte bir balon daha bıraktı.Arkasından bir tane de beyaz balon çözdü.
Küçük zenci,olduğu yerden büyük bir hayranlık içerisinde ardı ardına uçan rengarenk balonları seyrettikten sonra;Baloncu amca dedi.Acaba bir de siyah renkte balon bıraksanız,ötekiler kadar yükselirmi?
Baloncu adam, anlayışlı bir bakışla çocuğa tebessüm ederek,siyah renkli bir balonu çözdü.Parmaklarınıda gevşetip onu da boşluğa bırakırken;Yavrum dedi,bizi yükselten dışımızdaki renk değil,içimizdeki cevherdir...

10 Ocak 2012 Salı

HAYATIMIZIN ANLAMLI OLMASI...

       Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar. Her
sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir öyküye benzer. Ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir....

KISA BİR HİKAYE...

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:"İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü.
Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı."Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:"Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın"dedi.Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun yanına koştu ve, "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı.Domuz anlayışla karşıladı ama,"Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.İnek ;"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi.Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı.Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu.Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu.Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı.Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü.Doktor, zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu.Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti.Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu.Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
Birisi sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım.Hepimiz yaşam denilen bu yoldulukta yer alıyoruz.Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerini cesaretlendirmek için çaba harcamalıyız...(Alıntıdır)

8 Ocak 2012 Pazar

7 Ocak 2012 Cumartesi

SANMAKİ DERT SADECE SENDE VAR....

SANMAKİ DERT SADECE SENDE VAR..

SENDEKİ
 DERDİ NİMET SAYANLAR DA VAR..

'








 
demek ki neymiş :
derdimi dinledim, derdimden  iğrendim... 
onun derdini gördüm, derdime imrendim.... 
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti, Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür...

5 Ocak 2012 Perşembe

TUT Kİ...

Tut ki bundan böyle unutmuşum seni
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin
Tut ki artık yazılan şiirler seni anmasın
Varsın eller unuttu desin
Ben seviyorum ya seni
Sen sevmesen ne çıkar...
                     Bedirhan GÖKÇE

4 Ocak 2012 Çarşamba

SENDEN SONRA........


SENDEN SONRA BİR TEK GECELER ANLADI BENİ;
BİRDE,SİGARAMIN BOYNU BÜKÜK DUMANI.........

3 Ocak 2012 Salı

REPALİTE-KARANLIKLAR(Video)2011

AFFETMENİN HAFİFLİĞİ...

Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: "Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin" Öğrenciler bunu da yaparlar. "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!" Öğrenciler , bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun." Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar." Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor." "Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık." "Hem sıkıldık, hem yorulduk?" Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.

GİTSEM DEDİM BİRAZ ÖLSEM...

Gitsem dedim biraz ölsem, oracıkta bir kuytu köşede ellerimi büzüştürüp kollarımla kendimi sarmalasam… Görünmesem, kimse beni görmese, sen gelsen düşlerimdeki gibi sana sımsıkı sarılsam...

Gitsem dedim biraz ölsem, 
zaman geri aksa, seni ilk gördüğüm ana dönsem, öpsem koklasam, ellerini hiç bırakmasam, yanında gözlerimi kapatsam, son yolculuğuma kadar senle kalsam...
Gitsem dedim biraz ölsem... Gidemedim... Ölemedim..                                                                                                              


UMUT EDEREK YAŞAMALI HAYATI BİR HİÇ UĞRUNA OLSA BİLE...

     Ne kadar umutsuz yada mutsuz olduğunu düşünsen... Vazgeçemezsin hayattan..Çünkü; 
Sana karşılıksın verilen tek şeydir hayat...Düşüp kalksanda tökezlesende bazen.
Yitirme umudunu çünkü insanı yaşama bağlayan 2 şey vardır.Biri mutlu olmak,biride umutlu olmaktır.Birşeyleri başarmak için mutlu ve umutlu olman gerekir.Çünkü azmetmenin sabretmenin ve çalışmanın tek sebebi umudundur.Başarma,yapabilme umudun vazgeçme hayattan.Salma kendini,çünkü hayattan alacağın zevk hiç bitmez.Buraya kadar desende herşeyi yaşadım desende yaşayacakların asla bitmez.Tadamazsın her zevki sığdıramazsın insan hayatına.O kadar çoktur ki insanı mutlu edecek şeyler.Bazen küçücük bir hediye bazen sadece bir gülümseme ve bazende bir çikolata parçası mutlu eder insanı.
Vazgeçmemeli hayattan.Ne kadar çok acı çeksende yada ne kadar umutsuz olduğunu,başaramıyacağını seni sevmiyeceğini düşünsende.
Vazgeçmemelisin hayattan..Çünkü başardığın zaman yada sevildiğin zaman anlarsın değerini hayatın.Ne kadar umut dolu olduğunu yada insanı ne kadar sevindirdiğini.Öyle uzundur ki insan hayatı ağlarsın kimi zaman kimi zamanda gülersin.
Belki hayatın sana hiç gülmediğini şans vermediğini düşünürsün.Oysa kendi şansını kendi yaratmazmı insan.
Yaratmalısın şansını en ufak bir umudun olmadığı zaman.
Yaşamak en güzel şey değilmidir oysa.İnsana her türlü duyguyu tattıran.Bazen hüzün bazen kucaklar dolusu sevgi ve bazen küçücük bir gülümsemedir.Her zaman dümdüz bir çizgi olsaydı hayat.Her zaman mutlu hissetseydik kendimizi zevk alırmıydık hayattan. 
Alamazdık çünkü insanın doğasında mutlu olmak kadar üzülmek ağlamakta vardır.Hayatımızın tuzu biberidir.O kadar deperlidirki gözyaşı.
Düşünce gözyaşları yüzünden hüzünlenirsin en derinden.Düşünürsün ve hıçkıra hıçkıra ağlarsın.Bazen kaybettiklerin bazen hataların ve bazende kazanamadıkların için.İlk düşündüğünde ağlarsın ama bir dahaki sefere o hızda düştüğün o hızda düştüğün zaman ağlamazsın.
Çünkü ağlamanın bir eksiklik olduğunu düşünürsün.Her seferinde  biraz daha zorlaşır ağlaman.Ama erkek yada bayan olmak yada yaşlı yada genç olman birşeyi değiştirmez .Ama erkek olmak yada bayan.Her insan ağlar ağlamalıdır.Böyle rahatlatır kendini insan herşeyi içine atsa yaşanırmıydı hayat.
Ağlamalı bazen rn ufak bir yara için olsa...

İnsan herşeyini kaybedebilir;Evini arabasını sevdiğini hatta yaşamını.Ama insanın elinden kaybolmayacak tek şey umuttur.Bazen küşücük bir damla umut yaşatır insanı.Umut etmeli yaşarken umut etmeli çünkü o zaman başarır insan.O zaman mutlu olur.
Umut etmekten vazgeçmemeli.Çünkü insanın elinden alınmayacak tekşey umududur.
Yaşamak sevmekse sevmek eğer mutlu olmaksa,her zaman mutlu olmalı insan.Birşeyi sevmeli herzaman bazen birini bazen birşeyi ve bazende küçücük bir oyuncağı.Sevmek o kadar güçlü biri duygudur ki.Gün gelir cennet olur insanı şenlendiren içini yeşerten.Gün gelir cehennem olur insanın kalbini eriten.
Sevmeli insan küçücük bir umudu olsa bile,
Umut ederek yaşamalı hayatı bir hiç uğruna olsa bile....
HAYATTAKİ UMUTLARININIZIN HİÇ BİTMEMESİ DİLEĞİ İLE.........D&G

2 Ocak 2012 Pazartesi

COK İLGİNÇ DEGİLMİ?

Hükümet tüm riskleri göze alarak Demokratik açılım adımı atınca bu adım Habur şovu ile provake edilip hükümet zor durumda bırakıldı süreç baltalandı.
Başbakan çıkıp kürt kimligi vardır dedikten 3 gün sonra dağlıca baskınında 12 asker şehit oldu. Ramazan ayında BDP milletvekili Sabahat Tuncel cıkıp tek taraflı özerklik ilan etti.Başbakan terör ile mücadelemiz sürmektedir ramazan ayı hürmetine şu an duruyoruz dedi tam 1 gün sonra silvan'da 24 asker şehit oldu. Başbakan söylediğine pişman olup bıçak kemiğe dayandı artık ramazan ayının bitmesini beklemeyecez diyerek büyük bir operasyon başlattı. Bu operasyonla pkk bölgede nufuzunu tam kaybetti. Tam bu süreçte Bülent Arınç demokratik açılımın unutulmadığını anlatmak, pkk ve kürtleri birbirıne karıştırmıyoruz pkk ile mücadelemiz sürecek ama kürt vatandaşlarımıza tüm haklarını vereceğız dedi tamam olacak dedik hemen arkasından Leyla zana çıkıp;Hak vermek yetmez özerklikte yetmez kürtler tam bağımsız olmadan mücadele bitmeyecektir  demesinmi. Hay Allah belanı versin kaşımasan tahrik etmesen olmaz degilmi? Neyseki kimse Leyla Zana'yı takmadı.Çünkü artık bölge halkı devlete nisbeten de olsa güven duymaya başlamıştı ki.Şırnaktan o kötü haber geldi ordu terörist zannı ile 35 vatandaşı bomba yağdırarak katletmişti.Koca devlet koca ordu zan ile nasıl hareket eder o da ayrı bir ilginçlik.
İşte bu olay ile pkk yine dizginleri eline aldı. İşte güven duydugunuz TC ordusu bu diyip tahrike başladı bile..
Katledilen vatandaşların coğunluğu korucu olmasına ragmen tabutlarının üstüne pkk bayrakları örtülmesi pkk nın bu olayı kullanmada ne kadar başarılı oldugunun bir göstergesı. Sürec ilginç bir şekilde hemde ordunun eliyle pkk lehine dönmüş durumda ilginç çok ilginç.(Alıntıdır)

HER GÜN HAYAT YENİDEN BAŞLAR...

      Her sabah yeniden doğar,hayata yeniden başlarız.Hayata hiçbir şeyden haberi olmayan  bir çocuk olarak başlayanlar olduğu gibi,30-40 yaşlarındaki tecrübeleriyle adım atanlarımızda var.Masum olarak olduğu kadar böylesine yoğun bir birikimle yeni güne başlamak da büyük bir lütuf aslında...
      Her yeni gün yeni bir diriliştir,yeniden hayata başlamaktır.Yeni fırsatları yakalayabilmektir.Doğrusu talihliliktir.
Hayatın sabah kalkışta bu duyguyla hayata atılan insanın dünyasında mutsuzluğun yeri olabilirmi?
Hayatın bir oyun ve eğlence değil,önemli görevleri üstlenmek olduğuna inanan insanların dünyasında her yeni gün ilahi bir lütuf ve eşsiz bir fırsattır.
      İflas etmiş bir adam düşünün.Kara kara düşünürken eline birden bire trilyonlar veriliverse ne kadar sevinir.Sonra da aynı hatalara düşmemek için o sermayeyi en güzel şekilde kullanmaya çalışır.
      İnsan ister iflas etmiş,ister kazancına yeni kazaçlar ekleyebilecek durumda bir tüccar gibi olsun,her yeni gün ona verilmiş harika bir sermayedir.Bu sermayeyi insan öyle kullanmalı ki,yarın ah vah etmesin,dizlerini dövmesin.
     Evet,dönüşü olmayan,pişmanlığı fayda vermeyen bir yerin yolcusuyuz....

AŞKIN FİYATI VARMI?

Bir TV kanalının hediyeler ve duygular arasındaki parasal ilişkiyi masaya yatırdığı araştırmada ilginç sonuçlar çıktı...

      İtalya’da yayın yapan Amerikan televizyonu Channel QV’nin, 1250 kişi üzerine yaptığı araştırmada, aşkın da bir fiyatı olduğu ortaya kondu.
Aşkın da fiyatı var!
“Hediye ve Duyguların Ekonomik Değeri” isimli araştırmada, katılımcılara duygularını ifade etmek için ne tür yollar izledikleri, ne tür hediyeleri tercih ettikleri soruldu. Araştırma sonucunda aşkın maddi değerinin 98 ila 140 euro (242-347 TL) arasında değiştiği görüldü. Uzmanlar duygu yoğunluğu arttıkça alınan hediyelerin değerinin de katlandığını söyledi.
Araştırma sonuçlarına göre bir kişi karşısındakine “seni düşünüyorum” demek istiyorsa 87 euro (215 TL), “seni seviyorum” demek istiyorsa 98 euro (242 TL), “sana aşığım” demek istiyorsa 140 euro (347 TL) ve “benimle evlenir misin” demek istiyorsa 767 euro (1897 TL) değerinde bir hediye alıyor.
Ankete katılanların yüzde 86’sı son bir yıl içerisinde “seni seviyorum”, yüzde 69’u ise “Sana aşığım”ı ifade eden hediyeler aldıklarını söyledi. Tercih edilen hediyelerin yüzde 15’ini kıyafet, yüzde 13’ünü teknolojik aletler veya aksesuarlar, yüzde 10’unu mücevher, yüzde 2’sini ise bir buket çiçek oluşturdu.


KÜÇÜMSEME KİMSEYİ...!NOKTADA KÜÇÜKTÜR AMA BİTİRİR CÜMLEYİ...!!!

1 Ocak 2012 Pazar

ŞIRNAK'TAKİ OLAN OLAY İÇİN GÜZEL BİR YAZI....

EMRET KOMUTAN! [
SİZ ÇOCUKLARI ÖLDÜRÜN BİZ DE “BİR BİLDİKLERİ VARDIR” DİYELİM
Emret komutan! ANLADIK, siz çocukları öldürün biz de “Bir bildikleri vardır” diye susalım istiyorsunuz. Siz insanları bombalayın, biz onları sessizce eşeklere yükleyip, götürüp gömelim, bizi öldürürken milyar dolarlık bombalar kullanın ama cenazelerimizi kendimiz taşıyalım, karlı tepelerden omzumuzda, yayan aşıralım istiyorsunuz.
SİZ “HÖT” DEYİN BİZ DE EVLERİMİZE DAĞILALIM
Daha taziyemizin çadırı kurulurken, ağıdımızın sesi duyulmadan, biz daha yasımıza başlamadan siz “Höt!” deyin biz de evlerimize dağılalım, çekirdeğimizi çitleyip televizyonda oynayanlara bakalım, aptal olalım, hatta hiç olmayalım, gidip kendi kendimize bir yerde ölelim, ölürken hiç ses çıkarmayalım, geride sonradan canınızı sıkacak bir iz bırakmayalım istiyorsunuz.
APTAL OLALIM, SESSİZCE ÖLELİM Kİ CANINIZ SIKILMASIN
Anladık, deprem evlerimizi başımıza yıksın, siz bizi dondurucu soğukta naylon çadırlara koyun, sonra karşımıza geçip “Sarayda yaşıyorsunuz ulen!” diye sırıtın, biz başımızı önümüze eğelim, hiç üşümeyelim, üşürken ölen bebeklerimizin “hiç giyilmemiş pabuçlarını” ağlamadan satalım, o parayla çekirdek alıp sonra gidip evlerimize çekirdeğimizi çitleyip, televizyonda oynayanlara bakalım, aptal olalım, bir gece uykumuzda donarak, sessizce ölelim, daha da başınıza bela olmayalım, bir mezar taşımız da olmasın ki görünce canınız sıkılmasın istiyorsunuz.
Anladık, kimsenin kimseden haberi olmasın, kimse kimsenin derdiyle hemhal olmasın, haber vermeye çalışanlar, memleketine dertlenen çocuklar, öfkeli hocalar, sendikacılar, hukukçular artık kim varsa “büyük düşünmenizi” engelleyen, hepsi bundan böyle hapishanede yaşasın, kalemini, kâğıdını alın, yerine kumanya verin mis gibi, orada hayvanlar gibi birbirleriyle bile konuşamadan ömürlerini geçirsinler istiyorsunuz. Biz de bunlarla ilgilenmeyelim, çekirdeğimiz, televizyonumuz, domuzlar gibi huzurumuzla yaşayalım gidelim, siz canınız hiç sıkılmadan “projelerinizin” açılış kurdelelerini kesin, hep kurdeleler, alkışlar, balonlar ve çiğdemler-çekirdekler istiyorsunuz.
ÇEKİRDEĞİMİZİ ALIP BALKON KONUŞMASI MI BEKLEYELİM?
Anladık, siz bir gün öyle bir gün böyle deyin, biriniz başka biriniz başka söylesin, barış deyin, savaş deyin, sonra yine barış, sonra yine savaş, arada açılım, kapanım, aklınıza ne gelirse söyleyin, biz her gün hafızamızı yeniden “tazeleyelim”, her sabah sıfır olsun kafamız, ayna gibi mesela, hiç muhakeme yapmayalım, siz her sabah ne söylerseniz bizim için ilk söz o olsun, son söz sizinkisi olsun, hep size inanalım, başkasına hiç kulak asmayalım, siz hep haklı olun, sonra yeniden haklı çıkın, biz de salak gibi böyle oturup “Aaa tabii bir de balkon konuşması var, ona bakmak lazım” diyelim, çekirdeğimizi alalım, balkonlarda hep gözümüz sizi arasın, başka herkese kör olalım, böyle istiyorsunuz.
DERSHANE PARASI İÇİN SINIRDAN SİGARA KAÇIRAN ÇOCUKLAR…
Anladık, siz cambazlar arası kim daha cambaz müsabakası düzenleyin, istihbarat ve komplo kumkumalıklarıyla bir gün önce ölmüş çocuklarımızın cenazesini unutturun, hiç özür dilemeyin, aman siz hiç özür dilemeyin, bizim çocuklar hep sizin çocukların mezesi olsun, ölüsüyle dirisiyle hep sizin “büyük düşünmelerinize” hizmet etsin, okyanus ötesi-berisi bir kayıkçı kavgası bizim öfkemizden hep daha mühim olsun, İstanbul’daki iki kırık dükkân camı bizim çocukların kanını berhava etsin, dershane parası için sınırdan sigara kaçırmak zorunda kalan çocuklarımız bizim, ömründe İstanbul’daki o vitrin camlarını hiç görmeden ölen çocuklarımız hep sizin olsun, tepe tepe kullanın, kullanamayınca öfkelenip böğrümüze çökün, böğrümüz, bağrımız hep size açık olsun istiyorsunuz.
KENDİ KENDİNE KONUŞ DUR! BİZ SENİ DİNLEMİYORUZ!
Anladık, böyle istiyorsunuz. Bunları iyice belledik. Bellettirdin, sağolasın! Şimdi aynaya bak komutan! Bu, sensin! Sen böylesin. Sen bu kadarsın. Sen de şunu anla ey komutan! Biz de bu memleketin geri kalanıyız. Biz seni anladık. Sen de şunu anla o zaman: Bizden bu kadar! Kabul etmiyoruz! Dinlemiyoruz! Sen istediğin kadar emret! Kendi kendine konuş dur! Biz seni dinlemiyoruz!



 ECE TEMELKURAN

SOHBETZİNCİRİ.COM,MASALSESLİ.COM


MAKSAT VAKİT GEÇSİN:))))